18 Ağustos 2012 Cumartesi

kpss 2012



deneme bir kii üçç
deneme bir kii üç..  sadece 2 saatlik bir sınav için son keez deneme biir kiii ççç

ilk deneme kpss 2012 puan :85
fena bir puan sayılmaz ama takdire şayaan bölümdaşlarım 90 altını bişiden saymamış, biçoğu üstünde bi yerlerde konuşlanmış. :(
olsun napalım günlercee günleeerce dövündükten ah anaam vah anaam diye inledikten sonra, aslında bunun sadece bir deneme olduğunu kabullendim. Hayatta öyle değil mi :P loser teselli:(
Yapacak bişi yok Gülcan sadece 85 aldın ve bu puanla yüzde 3 ün içinde bile olsan yinede üzgünüm memur olamazsın sen!
evinde otur , bak ne güzel hanım hanımmcık bi ev hanımısın işte devam et !
iş falan arama zaten dönüş yok hiçbiyerden boşver boşuna zaman harcama dil dökme!
kabul et boşuna okudun senelerce, boşuna ezberledin yüzlerce formülü!
boşuna çözdün çok bilinmeyenli denklemeleri, sen önce hayatını çöz, yaşadığın memleketi çöz!!!
ya da boşver herkes nasıl bilmezden geliyorsa sende bilme...

boş zamanlarını değerlendir mesela yüksek lisans yap...why not? ama yok sen onuda yapamazsın! olmadı dimi? bu seferde herşey tamamken kayıt tarihini kaçırdın... ah be Gülcan napalım sana denecek laf yok! otur gerçekten otur evinde bak paşalar gibi...

pazarda bağırıyolarya hani ''acıma abla el oğluna'' hakkaten yaa ye işte bey parası eskiden de öyleydi zaten ya kadın çalışmazdı hani nolmuş hayat kısa otur evinde bi tane daha çocuk yap :) ne çalışcan yok kpss yok bilmem ne...okudunda noooldu hem!!!

yaa zaten bak 2 yıl sonra yaş oldu mu sana otuz artık geçmiş ola kim seni napsın Gülcan? neye tecrübelisin deseler çok komik yanıtlar çıkar hatta sesin bile çıkmaz senin bön bön bakarsın adamın suratına. hahaha :) sen bırak bu işleri bak artık yaptığın yemekler de fena değil, gel sen ev hanımlığı yolunda ilerle. bak zaten başarılı olmak istiyorsan bi yolu secmelisin durmadan değiştirirsen olmaz hayat kısa yani yetmez...


offf off!!! içimdeki cahil ! sus artık!

sıkıldım dinlemekten seni, sıkıldım günlerce ağız değiştirmenden, beynimin etini yedin, içimi daralttın. bıktırdın kendinden suss sus artık!

Allahım bu ne bahtsızlık yaa bitsin lütfeen geçsin gitsin.. 2013 te unuttur bana bunları noolur güzel Allahım...2013 te bütün kapılar açılsın bana, benim yılım olsun fırsatlar yağmur olsun yağsın noluuur.2014 te bunu çok güzel bir kpss puanı ile süsleyeyim ne bilim 1. falan olayım ancak o paklar çünkü. ya da ona gerek kalmasın bile.

önce bir iş ciddi bir firmada küçük ama büyümesi mümkün bir pozisyon (kendime güveniyorum ya halaa) iş hayatıma yön verebilmem için biraz cesaret ve destekli bir çevre nasip et Yarabbim...

bir yol aç bana Allahım, senin herşeye gücün yeter.

amin











14 Şubat 2012 Salı

bebekte kabızlık



Ohh nihayet 3 aydan fazladır süregelen iyice kronikleşen kabızlığımıza bir çare bulabildik. Prof. Tufan Kutlu derdimize derman oldu sorun ortadan kalktı.
Çoook şükür Allahım.
Aynı sorunu yaşayan ailelere şiddetle tavsiye edilir.
Sorunu daha başından çözüme kavuşturun. Hastalık süresinin iki katı tedavi süresi var bizim 3 aylık kabızlığımız 6 aydan fazla ilaç kullanmamızı gerektiriyor...

Şimdi sıra KPSS de

Çok kutluyorum kendimi ki Yüksek lisansa başladım sonunda.. Tamamiyle gerçeği kabullenip iş aramayı da bıraktım!
Bir umutta KPSS ye bağladım:) hadi bakalım ALES hazırlığı burada sayısal kısmı kapatır önümüzdeki 4 ay vakit buldukça biraz tarih çalışmak işe yarar belki.
Hepimize bu karar hayırlı uğurlu olsun. Allah başarımı daim etsin başarısızlıklarımı unuttursun:) o da neymiş canıııım cıkcıkcık :):)


20 Aralık 2011 Salı

Same old same old..





Uzuun bir aradan sonra tekrar takip listemdeki blogların arasında kayboldum. İnsan başkalarını okurken bu çeşitlilikte valla günlerim boşa geçiyor diyor. Hepimizin off olduğu zamanlar vardır mutlaka, günlük sıradan bazen harala gürele bazen sessiz sedasız. Geçen saatlerin farkında bile olmadığımız amaaan boşver dediğimiz, geç kaldığımız şeylere üzüldüğümüz, yapabileceğimiz şeylere kendimizi yetersiz gördüğümüz, hayata öyle bakakaldığımız zamanlar...
Ardından telaş başlar, yakalayabilmek için kaçırdıklarımızı. Yaşamı telaş içinde yaşayan ben zorlanmam buna o yüzden sık sık karşılaşırım bu durumla. Bir yere gidilecekken telaş, bebeğimizin uyku saati aman yine şaşmasın telaş, ahh yemek yok acıktı ama telaşş, dizi kaçtı telaş, aman hiçte kitap okumuyorum elime alırım bir kitap hadi bitireyim telaş, birileri gelecek evin her yeri her yerde hadi çabuk toplayalım telaşş hep bir telaş aklıma gelenler bunlar..basit öz..

Uzun bir ara oldu yazmayalı. Yüksek lisans için ALES hazırlıkları ve iş aramayla geçen uzun bir zaman. İki iş görüşmesi yaptım, biri Mercedes ti ve beklendiği gibi hüsranla sonuçlandı biri Abdi İbrahim hala beklemede ( ikinci mülakata çağıracaklarını söylediler) bakalım hayırlısı. Kalite Güvence Mühendisliği pozisyonu için İK nın tanımlaması göz korkutucu olsada iyi bir firma ve bir yerden başlamak gerek artık diye düşünüyorum. Mercedes diğer bütün köklü alman firmaları gibi tabiki üretim için iyi bir almanca istiyor. Okul yıllarında dil için bişeyler yapmadığıma çok pişman oldum hadi almanca öğrenmedim bari elimdekini tutsaydım ingilizcemi köreltmeseydim. Bu pişmanlıklar, iç çekişlerle şu anda elimde bulunan hayal kırıklıkları birleşince böyle ortaya iş kariyer vs için umutsuz ev kadını profili öne çıkıyor. İş aramaya devam tabi ama artık bir yerden başlamış olsam belki gelecek için gerçekten neyi istediğimi benim için neyin uygun olduğuna karar verebilirim. Yada belki karar vermek için çok geç olacak bir yerden başalaya da bilirim. İşte bunun olmasından çekiniyorum.

Bundan sonrası için hiç bir şey olmazsa da yüksek lisans için asılmaya karar verdim. Zaten zamanında niye yapmadım ki bir de bunun pişmanlığı var içimde, neden akademik kariyer düşünmedim. Tamam inek bir öğrenci hiç sayılmazdım hatta yanından bile geçmezdim, vizeye finale bile girmeyip amaan nasıl olsa bütünlemede geçerim diyendim o kadardım yani, ama kafa çalışıyordu hala çalışıyor:) ama geçti borun pazarı akademik kariyermiş falanmışş filanmışş ancak izdüşümünden teğet geçebildim o kadar. Şimdi Allah izin verirde ALES ten iyi bir şey gelirse (umuyorum) ve kabul edilebilirsem yüksek lisans yapmak istiyorum. Evli - çocuklu - mutlu olmak evet güzel :) hayatımda herşey yolunda bu anlamda ama kariyeri de bir yola koyabilsem ne ala olurdu!
Tam da burada Hayatımın anlamı, kıymetlim uyanır...



Uyandı bebeğim annesine sokuldu, biraz nazlandı sütlü kahvesini emdi:) sonra annesi ona sebzeli köfteli labneli makarnasını yedirdi, dijitürkümüz arızalı neden bilmem baby tv açıp yazıma devam etmek istedim, olmadı trt çocukla yetinmeye çalışıyoruz şu anda. Tethys store dan aldığım kartlara ilgisini halen yitirmedi. 15 karttan şu anda elimizde 9 kartımız kaldı kayboldu gitti bugün 3 tanesini pencereden attı gözümün önünde. Kalanları serdim önüne oynadık biraz o oyalana dururken devam ediyorum..

Ersagunum canımın içi 12 Aralık günü 18 aylık oldu. Bugün tam 1.5 yıl+ 8 gündür dünyada, aramızda, içimizde. Aslında benim için 1.5 yıl+ 8 gün + 9 ay. Allahım herkesin yavrusuna uzun sağlıklı ömür nasip etsin..

Hala konuşmuyor, söyleyebildikleri; mama, baba, meme, dede, anne, mööö, havhav, gakkgak, huu (su) gibi şeyler. Yani biz daha dört aylıkken bilinçli bir şekilde babasını işaret ederek baba dediğinde şaşıp kalmıştık. Şimdi teselli niyetinde nazar değdiğine inandırdık kendimizi babasıyla:)
Dil gelişimi değil bizimki dil gerilemesi oldu bikaç ay önce babanne annane geel, hadii gibi şeyler söyleyebiliyoken bugün derdini anlatmak için daha çok bağırma, çığırma, paçadan çekiştirme, elinden tutup istediği şeye götürüp onu parmakla gösterme gibi metodlar kullanıyor. Herşeyi anlıyor, bundan eminiz !! kesinlikle anlamadığı bişey yok gibi maşallah. Ersagun sana kızarım bak dediğimde bana hıı deyip parmak sallıyor bayılıyorum :) Mutfakta işim varken gelip dolapların kapaklarını açıp içindeki şeyleri dışarı çıkartırken ben Afşııın diye seslendiğimde çok korkuyor mesela niye korkuyor neden anlamadık yani babası geldiğinde hiç ikaz da bulunmadı yada kaşlarını çatmadı korkabileceği birşey yok ama içgüdüsel bir şekilde onu şikayet ettiğimi anlayıp, korkup kaçıyor.

Bu aralar büyük terlikleri ayakkabıları giymeye hevesli, biz aman düşecek derken o öyle mükemmel bir şekilde onlarla yürümeyi beceriyor ki şaşıp kalıyoruz. Son zamanlarda hemen hemen her gün dışarı çıkartıp yürüttüğümüz için, şartlı hareket montunu yada çantasını ve/veya  ayakkabılarını fortmantodan kapıp bize getiriyor sonra kapıya koşuyor. Yemek zamanlarında sandalyesini masaya yaklaştırıp hazırlıyor. Oraya oturmaya hevesli olduğu kadar keşke değişik tatlara da hevesli olsa..

Ersagunun asla yemediği şeyler var, yemekten bıkmadıkları da.. mesela yayla çorbasından bıkmıyor, ben artık yapmaktan sıkıldım yani her türlü gözüm kapalı 1000 çeşit yayla çorbası yapabilirim ama kuzum onu içmekten sıkılmadı tencerede kaldırıp yayla çorbasını gösterdiğimde bile sakinleşiyor  aa aaa deyip sevincini gösteriyor. İlginçç :) Asla peynir yemiyor son zamanlarda değişik şeylerle karıştırıp sadece labne verebiliyorum ya da tostun içinde kaşar yiyor tabi minnacık. Ve çoğulukla yoğurt yemiyor. Zaten bende artık mayalamıyorum çok nadir olarak normal satın aldığımız yoğurttan yemeğin yanında veriyorum. Çok ta sıkıntı etmiyorum çünkü zaten yayla çorbası yoğurt...
Kahvaltı çeşitliliğinde çığır açmış durumdayım. Normalde ben ki tanıyan herkes bunu bilir kendime asla bişey hazırlamam öyle hazırda dolapta ne varsa yada hamileliğim boyunca yediğim cornfleksle sabahı kurtarırım ama oğlum için şahane şeyler hazırlıyorum yesin diye (kendimi takdir ettim bilmem farkettin mi kocacımm) gözlemeler, sütlü unlu biberli maydonozlu patatesli peynirli (çaktırmadan) omletler, renkli patates topları daha neler neler.. güne kahvaltıyla başlıyoruz, eğer kahvaltımız beklenen kadar tatmin edici olmazsa bir saat sonra verdiğimiz meyveyi çok tutuyoruz. uyuyoruzz uyanınca yemeğimizi yiyoruz, akşamda yatmadan önce çorba içiyoruz ve bitiyo gidiyoo :)

Ersagun diş bahanesiyle galetaları götürüyor arada zaten o galetalara sebep kuzum kabız 1 aydır. 3 gün önce doktor amcayı ziyaret ettik yine, yesin dedi şu anda ilaçlarla kakasını yapabiliyor. İlk başta bir kere kabız oldu sonra yaparken zorlandı ve makatını çatlattı sonrada canı yandı, canı yanacak diye kaka yapmayı hep erteledi ve ertelediği için de ne yerse yesin fayda etmedi kabızlık kısır döngüye girdi. Doktorun dediği buydu. Zaten bizde öyle tahmin etmiştik. Şimdi popiş iyileşene, Ersagun acıyı unutana kadar bu ilaçları kullanacağız. İçirmek öyle zor ki enjektörle sıkıyoruz ağzına yapacak bişey yok.



Bazen keşke ikiz olsaydı diyorum ya da yaşına yakın bir kardeşi olsaydı o da yok en azından yakınlarda oturan akran kuzenleri olsaydı. Hiç biri yok. Oyun zamanı geldi Ersagunun. Evde hiçbirşey yapamıyoruz bir kişinin sadece tamamen onunla ilgilenmesi gerek oyun oynaması gerek hiç birşey yapamıyorsa elinden tutup ordan oraya birlikte koşması gerek. Oyuncaklarla oynamaz benim oğlum ilgisini daha çok tencere tava kepçe kupa vs vs.. çeker o da kısa bir süre. Hayat kurtaranlar var tabi kartlarımız ve iç içe geçen kutularımız gibi. Enerjim yetmiyor. Kendime zaman ayırmaya gelince de yok zaten öyle bir zaaman :) ve ben tecrübesiz ve ben acemi ve ben kimsenin çocuğunu büyütmesine tanıklık etmemiş annelik cahili bir kadınım! İşte elimden geldiğince okuyorum, araştırıyorum, büyüklere soruyorum. Ama şunu anladım çok iyi anladım çocukla oyun oynamak biraz da yetenek işi karakter işi. Çünkü çocukla çocuk olabilmek çok önemli.









birtanem

" Çocuklarınız, sizin çocuklarınız değildir. Bunlar kendini özleyen hayatın oğulları ve kızlarıdır. Siz bunların dünyaya gelmelerinearacı oldunuz, fakat bunlar sizin değildir. Gerçi onlar sizinle beraberdir, fakat sizin malınız olamazlar. Onlara sevginizi verebilirsiniz, fakat düşüncelerinizi asla. Çünkü onların kendilerine özgü düşünceleri vardır. Siz
onların gövdelerini barındırabilirsiniz, fakat ruhlarını barındıramazsınız,
çünkü ruhları yarının sarayındadır. Sizse orasını rüyanızda bile göremezsiniz.
Siz onlara benzemek için uğraşabilirsiniz, fakat onlar kendinize benzetmek için
uğraşmayınız. Çünkü hayat geriye adım atmaz dün ile ilgilenmez. "


(Halil Cibran)



30 Ekim 2011 Pazar

Cahil Cesaretini seveyim..

Az önce okudum bu yazıyı, sizin de hoşunuza gideceğini düşünerek paylaşıyorum. Cesur ama cehaletsiz günler!

Televizyon izlerken birilerine bakıp da “Ya bu adam bu sığlıkla nasıl buralara kadar gelebilmiş” diye düşündüğünüz oldu mu hiç? Ya da işyerinizde sizinle aynı ya da daha üst aşamada bir görevde olan bazıları, sizde büyük bir şaşkınlık uyandırdı mı? Onlara bakıp “Bu cahillik, kendini bilmezlik nasıl fark edilmez?” diye iç geçirdiniz mi?

Justin Kruger ve David Dunning adlı iki ABD’li bu hissi çok yaşamış olacak ki, iki psikiyatri uzmanı, 10 yıl kadar önce bir teori ortaya attı:
“Cehalet, gerçek bilginin aksine, bireyin kendine olan güvenini artırır.”
Ve bunun üzerine bir araştırma başlatıldı. Fizyolojik ve zihinsel alanda yapılan çeşitli uygulamaların sonucunda şu bulgulara ulaşıldı:
Niteliksiz insanlar ne ölçüde niteliksiz olduklarını fark edemezler.
Niteliksiz insanlar, niteliklerini abartma eğilimindedir.
Niteliksiz insanlar, gerçekten nitelikli insanların niteliklerini görüp anlamaktan da acizdirler.
Eğer nitelikleri, belli bir eğitimle artırılırsa, aynı niteliksiz insanlar, niteliksizliklerinin farkına varmaya başlarlar.

Bitmedi…

Cornell Üniversitesi’ndeki öğrenciler arasında bir test yapıldı ve klasik “Nasıl geçti?” sorusuna öğrencilerden yanıtlar istendi…
Soruların yüzde 10’una bile yanıt veremeyenlerin “kendilerine güvenleri” müthişti. Onların “testin yüzde 60’ına doğru yanıt verdiklerini” düşündükleri; hatta “iyi günlerinde olmaları halinde yüzde 70 başarıya bile ulaşabileceklerine inandıkları” ortaya çıktı.
Soruların yüzde 90’ından fazlasını doğru yanıtlayanlar ise “en alçakgönüllü” deneklerdi; soruların yüzde 70’ine doğru yanıt verdiklerini düşünüyorlardı.


cahil cesareti


Tüm bu sonuçlar bir araya getirildi ve Dunning-Kruger Sendromu’nun metni yazıldı:
“İşinde çok iyi olduğuna” yürekten inanan ’yetersiz’ kişi, kendini ve yaptıklarını övmekten, her işte öne çıkmaktan ve aslında yapamayacağı işlere talip olmaktan hiçbir rahatsızlık duymaz! Aksine her şeyin hakkı olduğunu düşünür!
Ancak bu ’cahillik ve haddini bilmeme’ karışımı mesleki açıdan müthiş bir itici güç oluşturur. ’Eksiler’ kariyer açısından ’artıya’ dönüşür. Sonuçta, ’kifayetsiz muhterisler’ her zaman ve her yerde daha hızlı yükselirler…
Bu arada, gerçekten bilgili ve yetenekli insanlar çalışma hayatında ’fazla alçakgönüllü’ davranarak öne çıkmaz, yüksek görevlere kendiliklerinden talip olmaz, kıymetlerinin bilinmesini beklerler…
Tabii beklerken kırılır, kendilerini daha da geriye çekerler…
Muhtemelen üstleri tarafından da ’ihtiras eksikliği’ ile suçlanırlar… “Ne olur fazla mütevazi olmayın!… “Siz de çevrenize şöyle bir bakın” diyeceğim ama eminim bu satırları okurken bile aklınızdan bir dolu yüz, bir dolu isim geçti…:)

Bence Dunning ile Kruger’in, bu çalışmalarıyla 2000’de, Nobel yerine Harvard Üniversitesi’nin Ig Nobel’ini alma nedeni “cahil olmamalarıydı.”
Gönlümün nobelini bu ikiliye vererek yazımı Bertrand Russel’in bir sözüyle bitiriyorum:
“Dünyanın sorunu, akıllılar hep kuşku içindeyken aptalların küstahça kendilerinden emin olmalarıdır.”
Yazan : Ece Temelkuran / HaberTürk Gazetesi
Vee Başaklar olgunlaştıkça boyunlarını eğerler diyerek bende bu yazımı kapatıyorum...

23 Ekim 2011 Pazar

2. grup anne



Az önce blogcuannenin bir yazısına göz attım inanılmaz hoşuma gitti işte bu dedim yine. Kendime çoğu zaman dert ettiğim, olmadığım bir hale bürünmeye çalışırken zorlandığım, bazen yetersiz olduğumu hissettiğim o annelik durumunu öyle güzel özetlemişki a-h-a dedim ben niye daha önce ifade etmedim bunu böyle açık şekilde  kendime bile... Heralde 2. grup anne olmayı kabullenemedim :)

Tamam çocuğu dışarı çıkarmak lazım hava alsın yok enerjisini atsın iki kedi köpek görsün biraz dış dünyayı keşfetsin falan da, öyle kolay değil bu mesele.
Bende bir de ayrıyeten Ersagunu tek çıkaramama var. Hem birşey olursa diye bir korku var sürekli içimde. Felaket seneryoları yazıyorum. Ya kapkaççı gelirse, ya damdan kafamıza kereste düşerse, ya yaramaz çocuklar falan etrafımızı sararsa arabayı sürerken dengemi kaybedersem, ya Ersagun meme diye tutturursa, çok ağlarsa durmazsa panik olursam diyee bissürü zırva geçer kafamdan ve o dakka zaten vazgeçerim dışarı çıkmaktan.
Hem sonra dediği gibi soğuk havalarda lahana gibi kat kat giydirme zorunluluğu da var. Yani bu biz ikinci gurup anneler için zorunluluk tabi. Normal giysileri üzerine giydir bir mont kafaya bir bere atkı falan çık işte, ama yoook olmaz o mont bere giydirilir ama bacaklar hemen iki sn arabaya binme mesafesinde üşüyebileceği için bir polar battaniyeyle ayrıyetten sarılır. Arabaya geçer geçmez battaniye sıyrılır mont bere çıkarılır terlememesine özen gösterilir. Kısa mesafeyse gidilecek yer tekrar inerken mont giydirilir birde küçük ve kolları bize gör dar bişi olduğundan gıcık birşeydir! Ersagun tam o esnada huysuzlanıp tam incekken arabada uyumaya yelteniir...
Hadi diyelim uzaklaşmayalım bir bakkala gidelim birlikte maksat hava almak değil mi? Ne mümkün bizim çocuk ağır biraz maşallah kol mu dayanır bel mi dayanır ona. Hal böyle olunca efendim biz bebeğimle eve tıkılıp kalıyoruz çoğu zaman. Halimizden memnun muyuz? pek sayılmaz tabi. Hem üşeniyoruz çıkmaya hem de eve kapandık diye hayıflanıyoruz.
Havalar iyiyken de bu sefer arabada terlememiz sorun olur. Klima zaten kapalı, cam tek taraflı açıkken biz içerde hep birlikte güneşin alnında sıcakta bunalırız. Ersagun bardaktan boşanırcasına terler ben onun atletlerini arabanın ön koltuklarının üstüne doğru sergi yaparım, gideceğimiz yere kadar en az üçüncü atleti giymiş oluruz.
Hadi bunca zahmetin ayy hasta olmasın diye şekilden şekile girmelerin üstesinden geldiikk, ulaştık bir yerlere gittik oturduk yemek yiycez hep birlikte, evdeki Ersagun restorana, bahçeye artık ya da her neresi ise uyar mı???  Uymaaazz uyamaz:) Çocuk ta haklı bunun kendince birçok nedeni var tabi:

1- İnsan içine girmek onun için sudan çıkmış balık etkisi yaratır.
2- Ev ortamına alışkındır kendi alanları, kendi televizyonu, kumandaları, kendi kepçesi, dağıtıp ta hiç bir zaman oynamadığı oyuncakları yoktur.
3- Arabasına bağlı olmaktan hiç haz etmez. Özgür bırakılmalıdır.
4- Mama sandalyesi evde de kullanmadığımız kullanamadığımız için oturtulduğu anda 'hıı tamam iyiymiş de bu bana göre değil hadi alın beni şimdi bunun içinden!!!' dediği bişeydir.



En çok da insan içine girmek korkutuyor bizim oğlanı. Alışkın değil ve bu durumu değiştirecek birşey de yok şu saatten sonra. Çok sosyal bir anne değilim ki hadi ben çıkmıyorum eve birileri geliyor diyeyim. Yok zaten çocuk varken sosyal olunmuyor. Vakit yokki buna. gideceksin, arayıp soracaksın, ilgileneceksin ki karşılığını alasın :) İşte annemler, akrabalar bir iki arkadaş o kadar bide baba:) Çocuk bunların dışında insan görünce afallıyor doğal olarak. Hele bir de üstüne düşülürse, sevmeye çalışırlarsa!! al sanaa eyvaa eyvaah:)

Geçenlerde Afşın'ın işyerinden bir arkadaşının Silivrideki evine kahvaltıya davetliydik. Cevahir abi, eşi ve biri 9 diğeri 4 yaşında olan iki oğlu güzel vakit geçiririz diye düşündüm hani çocuklu aile, ev ortamı, samimi insanlar falan.. Veledoş kahvaltı yapmadı, ağzına lokma koymadı bir huysuzluk bir ağlamalar banada yedirmedi doğru dürüst. kahvaltıdan sonra Afşınla Cevahir abi dışarı çıktılar şöyle bir turlayalım diye. Afşın çıktı ama geri dönene kadar benim de canım çıktı.
Emzir yok, oyna yok, salla yok hiç bir şeyle durdurmanın imkanı yok gözyaşı falan da yok ağlıyor ama...
Tabi ben sinir küpü Afşına kızıyorum içimden niye çıktı gitti diye. O gün de evlilik yıldönümümüzdü onlarda bana süpriz yapmaya pasta falan almaya çıkmışlar:) Sinirim kursağımda kaldı:) Çocuklar Ersagunla oynamaya çalıştıkça, onlar yaklaştıkça bizimki başlıyor feryat figan bağırmaya..O gün geç saate kadar hiçbir şey yemedi sonra akşama doğru sahilde gezerken açlık bastırdı kuru simite talim etti. Uyudu arabasında, Dönüş yolunda uyandı ve çok açtı. Acayip bir trafik vardı ve sadece emmek yetmiyordu. Çile yani başka bişey değil.




Çocukla gezme tozma zor, üşengeçlik bir yana eğer biraz titiz bir anneysen çocuğunun ne yediği ne içtiği, kaçta uyuyup uyandığı, nerde ne şekilde uyuduğu önemliyse, sırtının kuru altının temiz karnının tok ve halinden memnun olması senin için herşeye değerse işte böyle evden dışarı adım atamıyorsun. Doğru mu, Hayır kesinlikle değil. İkinci bebeğim olsa hemen daha kırkının çıkmasını beklemeden kapı kapı gezmeye gezdirmeye başlarım sürekli gezerim imkanım oldukça. insanlara alışsın, sıcak olsun.. Biz ersagunu alıştırmadık Cool takılıyor zibidik böyle bir mesefali tavırlar falan..

Anneler ikiye ayrılır:
1- Çocukla çocuk olup kuduranlar
2- Resim yapmak kitap okumak gibi daha sakin aktivitelerle günü geçirmeye çalışanlar

2. grup anne olarak çocuğum olduğu günden bu yana hep 1. gruba özendim, kıskandım. Olamıyorum, olmaya çalışıyorum ama olmuyo yani bende bir eğreti duruyor. Belki de bana öyle geliyordur ama zaten genel itibarı ile sakin daha yavaş bir tavrım olduğu için farklı da davranamıyorum. Hoş çocuk ne bilecek çizgimin dışına çıktığımı :)
Tabi oynuyoruz, çığlıklar atıyoruz bir erkek annesi olarak bunları hiç yapmamak zaten mümkün değil. Bir günü komple hadi kitap okuyalım, resim çizelim, bu ne şu ne diye kartlarla oynayalım, küp yapalım diye geçirebilmek imkansız. Enerjisini atamazsan uyumaz da.
Elticim Esracım, oğlumun süt annesi bu konuda müthiştir. O çocukgelişimi mezunu ve daha önce çocukesirgeme kurumunda çalıştı ama bence meslekle de ilgisi yok,  bu daha çok yetenek işi. Tamam çocuk oyunlarını, onların nasıl oyalanacağını tecrübeyle daha çok biliyor bir çok anneden, ama aynılarını ben yaptığımda durum farklı oluyor. Bilmekle olmuyor hayata geçirebilmek önemli olan.

Esra Umayı da alır ikisini birlikte evirir çevirir peşlerinde koşturur hem yeni yeni şeyler öğretir hem eğlendirir birlikte deli gibi enerji atarlar bende keyifle izlerdim ( ama artık yook:( :( )